Ekrem Çulfa Dr Ekrem Çulfa Aile Evlilik Çift Terapistleri
Uzman Klinik Psikolog Şakir ERNAS 05426763032
sakirernas@gmail.com
DUYGUSAL VE DÜŞÜNSEL ZİHNİN NÖROBİYOLOJİSİ
11/09/2017 DUYGUSAL VE DÜŞÜNSEL ZİHNİN NÖROBİYOLOJİSİ Kırsal bir yerleşim yerinde yaşayan bir kadın evlerinin yakınında kanadı kırılmış bir kartal yavrusunu bulur. Yavru kartalı evine götürüp tedavi ettirip normal yaşantısına devam eder. Kadının rutin işleri devam eder; ev işlerini yapar beşikteki bebeğinin bakımını ve beslenmesini sağlar. Aradan uzun bir zaman geçer ve kartal hızlıca büyümeye, daha çevik olmaya başlar. Doğası gereği bu yırtıcı hayvan genetik olarak tetikleyici koşullanmayla yoğun uyarıcı aldığında türünün ve işlevinin gerektirdiği içgüdüye göre hareket etmesi kaçınılmazdır. Dışardaki ev işlerini hal etmeye çıkan kadın eve döndüğünde kapıda ağzı kanlar içinde kartalı görür. Bu görüntü karşısında beyin nörobiyolojik bir refleks gibi vücudundaki kanı daha hızlı kaçmak kurtulmak için büyük kaslara çekilir ve yüzündeki kanın azalmasıyla yüzü beyaza bürünür ve zihni durumu daha iyi değerlendirme için alternatif seçenekler ararken bir süre donuk kalır. Alternatif seçeneklerin başına gelmesinden en çok korktuğu düşüncesi diğerlerine göre daha ağır kalınca vücudundaki kan bir silaha sarılmayı ve vurmaya yardımcı olmak için ellerine yönelir. Adrenalin hormonu salgılanınca çevik hareket etmeye yetecek enerjiyi oluşturmasıyla saniyeler içinde kadın eline geçirdiği sert cisimle hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden koktuğunun başına gelmiş olma ihtimalinin kesinlik kazandığı kararlılık ve inançla kartala vurup onu hemen öldürür. Telaş ve korkuyla beşiğe doğru koşuşturan kadın gördüğü manzara karşında şok olur; dili damağına yapışır gözleri fal taşı gibi açılır gözbebekleri büyür ve kendini ayakta tutacak gücü ve takati bulamaz hisseder ve oracıkta yığılır beşiğin önüne. Maruz kaldığı görüntü karşısında çaresiz bir üzüntü hisseder. Kadının yaşadığı pişmanlık olan durumu değiştiremiyor maalesef. Bu davranışının nörobiyolojik kökeninden nasıl meydana geldiğini bilememesinin noksanlığıyla hayıflanarak olay örüntüsünü anlamaya çalışır. Aslında bu davranışın nörobiyolojik kökeni bilişsel devrim çağını başlatan Homo Sapiens (Düşünen Tür)in ortaya çıkmasıyla diğer primatlara göre daha büyük bir neokortekse sahip oluşuyla başlar. Kendi içsel acısıyla depreşen birey hayatın anlam ve tadını sağlayan duyguların merkezi olan Limbik Sistem bu durumu snaptik bir elektrokimsayal bir taşıyıcı olan nörotransmitterle olaya müdahale etme emrini verişinin farkındalığını elbette algılamayacaktır. Kafasında "ben nasıl böyle bir hata yaptım", "bunu nasıl önceden tahmin edemedim" diye düşünsel olarak kendini muhakeme ederken, nörobiyolojik olarak maruz kaldığı olay karşısında önce şaşkınlık yaşayıp gözlerini olduğundan daha fazla açması ve vücudundaki kanının savaş ya da kaç otonom direktifiyle bir an dona kalması ardından olayın beyine kodlanıp iletildikten sonra karar mercilerin bir eylemi başlatmasını onay verdikten sonra beynimizin duygulardan sorumlu Limbik Sistemi yapılarından ilk önce olayın hatırlanmasını, tanınmasını sağlayan Hipokampüsten geçtikten sonra bilinen durumun olası tehlike fantezi-korkularını sıralamaya çalışırken içlerinden en fazla korkulan durumun gerçekleşmiş olma durumununda bu alternatif seçenekler içinde olması olayın beynimizin korku merkezi olan Amigdala tarafından bu duruma neden olan veya sağlayan nesne-canlıya karşı ani bir öfke patlatarak adrenalin hormonunun salgılanmasına, kalp atışların hızlanmasına ve ellere daha fazla güç ve kuvvet vermek için kanın el-kollara çekilmesini sağladığını muhtemelen hiç bir zaman algılayamayacaktır. Bu kararı veren beyindeki merci, olayların beynimizin sol lobuna ulaşıp mantıksal değerlendirme yaptıktan sonra emri veren korteksler maalesef beynimizin karar verme mercilerinden diğeri olan Amigdala'dan olayları mantıklı ve tutarlı değerlendirmesinden kaynaklı daha yavaş olması böylesi korkunç bir olayın gerçekleşmesinin önüne geçemdi. Bir olayın değerlendirip karara bağlanması beynin bu iki parçası tarafından sağlanır. Kadının karşısında şok ve üzüntü duyduğu manzara aslında beşiğinin üzerinde yaralarını sarıp bakımını sağladığı kartal tarafından parçalanmış bir yılandı ve bu yüzden kartalın ağzı kanlarla doluydu. Düşündüğünün başına gelmiş olabilme ihtimalinin yarattığı korku ve öfke, şimdi ise asla telafi edemeyeceği ve unutamayacağı bir pişmanlık ve üzüntü içerisinde olması durumu tekrar düzeltemeyecektir. Uzman Klinik Psikolog
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Kendi Olmanın Orijinal Otantikliği: Özbenlik, Özgüven ve Özfarkındalık - 13/01/2018 |
Bizi biz yapan şey nedir? Kişiliğimizi oluşturan oluşturan iki temel boyut var; biri kimine göre genetik mirasımızın bir hediyesi veya kimine göre bir vebası olan mizaç(huy), diğeri ise çevresel etmenlerin etkileşimiyle gelişen karakter |
Pazartesi sendromu nedir? - 11/01/2018 |
Kişi ekonomik kaygılarını mesai başlangıç günü olarak kabul edilen pazartesi günü Afrika’da her gün bir ceylan uyanır yaşamak için dünddn hızlı Koşmalı Afrika’danHer gün biraz daha aç kalmamak için benden hızlı koşmak hikayesin |
ÖZ BENLİĞİ DEĞERSİZ VE YETERSİZ KILMA: DEPRESYON - 11/09/2017 |
Freudiyen perspektifin insan doğasına yönelik en kapsayıcı açıklama olan; mutlu olabilmenin şartlarında çocuklar için sevilmek, büyükler için çalışmaktır. |
Nöropsikolojik Bir Davranış Olarak Aşk - 11/09/2017 |
İçimizde büyüttüğümüz, kelimelerin anlatmaya çaresiz ve yetersiz kaldığı sevmelerimiz gerçekten karşılıksız mi? Sevgiliye duyulan bu derin ardı arkası kesilmeyen duygu seli sadece sevgiliye olan saf katıksız duru sevgi midir? |